Araştırmada BTK verilerine göre ortalama ayda 3,2 saat cep telefonunda konuşuyormuşuz. Ayrıca cep telefonu sahipliği de giderek artıyormuş, yani bir süre sonra neredeyse nüfusun yüzde yüzü cep telefonu sahibi olacakmış. Ancak bir diğer önemli nokta cep telefonu satın alırken başkalarının deneyimlerini önemsiyor ve tüm telefon reklamlarına rağmen eş-dostun söylediği marka ve modeli alıyormuşuz. Geçmişte sadece ses iletişimi için kullandığımız cep telefonlarımızı 3G'nin de katkılarıyla giderek internete bağlanmak için daha çok kullanmaya başlamışız. Araştırmalar gösteriyor ki, sadece ülkemiz insanının değil dünyanın hal ve gidişi cep telefonlarından yana. Daha doğru ifade edersek hareket kabiliyeti artan insanoğlu kendisi de mobilken iletişim cihazının da mobil olmasını istiyor. Durum mobilden yanayken bakalım sabit hatçılar durumu dengelemek için ne yapacak, nasıl tedbir alacak?
Üç kitap, üç adam ve üç ayrı anlatım
Kitap 1: Masamın üzerinde epeydir pazarlama orijinli 2 kitap duruyor. İlki, Alametifarika reklam ajansından Selin Akıncı'nın sorduğu Uğurcan Ataoğlu'nun cevaplarını çizerek verdiği, okuması daha doğrusu bakması çok keyifli bir kitap. Kitabın adını '100 soruda Uğurcan'ın cevap'ları olarak kelimelere dökebilirim, çünkü 'Uğurcan' dediğim yerde kendisinin çizdiği portre karikatürü var. Alametifarika Yayınları'ndan çıkan kitapta sorgucu Selin Akıncı kitaba ilişkin, "Sordum çünkü kendi cevaplarım az, oynamaya yetmiyor. Sorunca oyun başlıyor, ne kadar soru o kadar hayat." derken, cevapların sahibi Uğurcan Ataoğlu da, "Çizgiler birleşir cümle olur. Cevabı görmek okumaktan fazlasını hissettirir; bildiğimden değil, hissettiğimden." demiş. Ataoğlu'nun sorular karşısında hissettikleri de sorular da epey ilginç. Bu arada Selin kitabı gönderirken sanırım çok çalıştığımı ima ederek, "Bir ara verin; bu kitapla." demiş. İşte ilk verdiğim arada hem okudum hem yazdım. Bu arada sana da sevgiler Uğurcan.
Kitap 2: İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi öğretim görevlisi Prof. Dr. İsmail Kaya, alt başlığına, 'Bir pazarlamalar ansiklopedisi' yazdığı ama kendi koyduğu isme nazire ederek 'Pazarlama Bi'Tanedir' adını verdiği kitabında havada uçuşan İngilizce kavramları toplamak için epey ter dökmüş olmalı. Bana atfen yazdığı bölümde de, "Pazarlama'ya (siz ona marketing diyorsunuz) katkıları için teşekkürlerimle." yazmış. Bu atıftan da anlaşılacağı üzere Kaya, pazarlama dilinin İngilizce olmasından yola çıkarak tüm kavramları hem Türkçeleştirmiş hem de anlamlarını yazmış. Ancak kitap çıktıktan sonra bile pek çok yeni kavramın kullanıldığını hem de İngilizce olduklarını söylersem! Demem o ki Sayın Kaya, hayat biter bu iş bitmez!
Kitap 3: 'Dilbilim-Strateji-Mesaj-Retorik-Göstergebilim' üst başlığındaki kitabın adı 'Reklamın Dili'. Yazarı sektörden bir reklamcı Uğur Batı. Başlığından da anlaşılacağı üzere Batı, içeriği epey geniş tutmuş. İşi kolaylaştırdığı yer ise kitabın arkasına yerleştirdiği dizin kısmı. Reklam öğrenmek isteyenlerin rahatlıkla okuyabileceği, biraz bilenlerin kendini geliştirmek için göz gezdireceği ve 'ben bu işi biliyorum' diyenlerin ne kadar bildiğini test edeceği Reklamın Dili için sektörden pek çok reklamcı da görüş bildirerek referans olmuş. Eh, bu kadar reklamcı okuyun diyorsa, kuşkusuz okunmalı!
Şimdi reklamlar
Doğru zamanda, doğru yerde, doğru mesaj: Şekerbank son dönemde üst üste reklamlarıyla ilgi çekmeyi başardı. Bir önceki reklam filminde, 'Üreten susarsa Türkiye susar' diyerek bizi derin düşüncelere salarken, şimdi de istemediği bir branşta okumak zorunda kalan, kaldığı için de ömrünün sonuna kadar mutsuz olan öğrencilerin dramına değiniyor. Aslında hepimizin çok iyi bildiği bir konuyu çarpıcı bir yaklaşımla ortaya koyan banka, kampanyayı üniversite tercihlerinin yapıldığı dönemde kullanmaya başladı. Eğitim kredisi almanın ve istenilen konuda eğitim yapmanın kolaylığından söz eden çalışma, ihtiyacı saptama, zamanlama ve mesaj açısından iyi, çok iyi.
Ah şu kadınlar!: Nilgün Belgün başarılı bir tiyatrocu. Yapı Kredi'nin bonkör Vadaa'sının karşısında, paragöz fettan bir kadını da pek iyi canlandırıyor. Bir de çekimler esnasında karşısında gerçekten Vadaa'nın oturmadığını da düşünürsek! Uzun zamandan bu yana aralıklarla reklam yapan World Card, etkili reklamlarla dikkat çekmeyi beceriyor. Fikir iyi ama oyuncu da gerçekten rolünün hakkını veriyor.
İddialı bir peynir reklamı: Yörsan da ara sıra reklam yapanlardan ancak her nasılsa marka bilinirliği listenin epey yukarılarında. Marka reklam kampanyasını 'unutulamaz lezzetler' üzerine kurmuş. Piyasada pek çok peynir markası varken 'unutulmaz lezzetler' oldukça iddialı bir söylem. Ama zaten reklam bir iddiayı ortaya koymak ve dikkat çekmek değil midir?
Muratbey peynirlerini hiç unutmayacağım: Yörsan 'unutulmaz lezzetlerden' söz ediyor ama Muratbey peynirlerinin reklamını da hiç unutmayacağım. Reklam epey dikkat çekiyorsa da ne demek istediğini anlamakta şahsen zorlanıyorum. Zorlanan sadece ben miyim onu da bilemiyorum. Pazarın hakim markalarına 'Yeter' diyen Muratbey'in Naturna'sının 77 çeşidi varmış. Belki hepsini değil ama şu yeni moda olan testlerde çıkan 'peynire hassas dönemimin' bitiminde mutlaka deneyeceğim.
Ezan sesi olmadan iftar olur mu?: Ramazan sebebiyle pek çok marka iftar saatini betimleyen reklamlar yapıyor. Okurlarımızdan pek çoğu soruyor: "Neden iftar saatinde ezan okunmuyor da saate bakılıyor, Ramazan topunun görseline yer veriliyor?" Sayın okurlarımız, reklamlar günün her saati her yerde gösteriliyor. Bana sorarsanız ezan sesinin 'kutsiyetini' reklamlarla artık o kadar da bozmayalım. Ne dersiniz?
Nicelik değil nitelik önemli derlerdi!: Gündem referanduma kilitlenmiş durumda. Anayasa değişikliği ve referandum konusu 14-20 Ağustos arasında Ajans Press verilerine göre 3 bin 900 kez gündem olurken, tazeliğini hiç yitirmeyen Ergenekon ikinci sırada ve sadece 587 kez haber olmuş. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün Azerbaycan'a dostluk ve ilişkileri geliştirme ziyareti ise listeye 95 adetle sondan girmiş. En çok konuşulan siyasilere gelince listenin tepesinde 1.275 haberle Recep Tayyip Erdoğan, 1.080 kez ile de Kemal Kılıçdaroğlu geliyor. Görülüyor ki, Kılıçdaroğlu sonradan gelip Başbakan ile listede atbaşı gidiyor. Şimdi sona doğru yaklaşırken nereye baksak Erdoğan-Kılıçdaroğlu çekişmesini görüyoruz. Bu yansımaların halkı ne kadar etkilediği bilinmiyor. Bazen medyada çok gözükmek algıyı da kirlettiğinden, mesele çok görünmekte değil, az ve öz söylemde. Bakalım önümüzdeki günler referandumla ilgisi olmayan başka ne tür polemiklere gebe?
No Response to "Biz Türklerin cep telefonuyla muhabbeti"
Yorum Gönder